Ön Lisans ve Lisans Mezunlarının Sürdürülebilir Kariyer Planlaması için Kritik Verilerin Analizi

Ön Lisans ve Lisans Mezunlarının Sürdürülebilir Kariyer Planlaması için Kritik Verilerin Analizi

Yükseköğretim, bireylerin kariyer yolculuklarında önemli bir dönüm noktasıdır. Ancak, günümüzün hızla değişen iş dünyasında, sadece bir diploma sahibi olmak artık yeterli değildir. Sürdürülebilir kariyer anlayışı, uzun vadeli başarı ve kişisel tatmin için giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Bu yazıda, TÜİK’in en güncel Yükseköğretim İstihdam Göstergeleri verilerini analiz ederek, ülkemizde üniversite mezunlarının istihdam durumunu, kazanç düzeylerini ve iş bulma sürelerini siz değerli okuyucular için detaylı olarak inceleyeceğim. Bu verileri sürdürülebilir kariyer perspektifinden değerlendirerek, lisans ve ön lisans düzeylerindeki farklı bölümlerin iş piyasasındaki konumunu, sektörel trendleri ve cinsiyet bazlı farklılıkları ele alacağım. Amacım, öğrencilere, eğitimcilere ve politika yapıcılara yol gösterici bilgiler sunmak ve sürdürülebilir kariyer planlaması için değerli içgörüler sağlamaktır. Bu analiz, aynı zamanda yükseköğretim sistemimizin iş dünyasıyla olan uyumunu değerlendirmemize ve geleceğe yönelik stratejiler geliştirmemize de olanak tanıyacağını düşünüyorum. O sebeple okuduktan sonra ne kadar paylaşım yaparsanız o kadar geniş kitlelerde farkındalık yaratabiliriz. Hadi başlayalım !

1. Lisans Mezunlarının Kariyer Fırsatları, İstihdam ve Kazanç Analizi

Lisans Bölümlerinden Mezunların Kazanç Grupları – 2023

Yukarıdaki grafikteki verilere dayanarak şu yorumları yapabiliriz:

  1. En büyük dilimi %36 (78 bölüm) ile “Düşük” kazanç grubu oluşturmaktadır. Bu, lisans mezunlarının önemli bir kısmının beklenen gelir seviyesinin altında kazanç elde ettiğini gösteriyor.
  2. İkinci en büyük dilim %23 (49 bölüm) ile “Çok Düşük” kazanç grubudur. Bu da endişe verici bir durum olarak değerlendirilebilir, çünkü lisans eğitiminin getirisi açısından soru işaretleri oluşturabilir.
  3. “Orta” kazanç grubu %19 (41 bölüm) ile üçüncü sırada yer alıyor. Bu, mezunların yaklaşık beşte birinin ortalama bir gelir elde ettiğini gösteriyor.
  4. “Çok Yüksek” kazanç grubu %16 (34 bölüm) ile dördüncü sırada. Bu, lisans mezunlarının sadece küçük bir kısmının yüksek gelir elde edebildiğini gösteriyor.
  5. En küçük dilim %6 (13 bölüm) ile “Yüksek” kazanç grubuna ait. Bu da yüksek gelir elde eden mezunların azınlıkta olduğunu gösteriyor.

Bu dağılım, lisans mezunlarının iş piyasasında karşılaştıkları zorlukları ve gelir eşitsizliğini yansıtıyor. Mezunların çoğunluğunun (%59) düşük veya çok düşük gelir gruplarında yer alması, yükseköğretimin iş piyasasındaki beklentileri tam olarak karşılayamadığını gösteriyor. Bu durum, öğrencilerin bölüm seçiminde daha stratejik davranmaları ve iş piyasasının taleplerine uygun beceriler geliştirmeleri gerektiğini vurguluyor. Ayrıca, yükseköğretim kurumları ve politika yapıcıların, eğitim programlarını iş piyasasının ihtiyaçlarıyla daha iyi uyumlu hale getirmeleri gerektiğine işaret ediyor. Bunun yanı sıra “Çok yüksek” kazanç grubunda yer alan bölümler genellikle mühendislik, teknoloji ve sağlık alanlarında yoğunlaşıyor. Örneğin, Pilotaj, Matematik Mühendisliği, Uçak Mühendisliği ve Tıp bu grupta yer alıyor. “Yüksek” ve “Orta” kazanç gruplarında daha çok işletme, ekonomi ve uygulamalı bilimler bölümleri bulunuyor. “Düşük” ve “Çok düşük” kazanç gruplarında ise genellikle sosyal bilimler, sanat ve beşeri bilimler alanındaki bölümler yer alıyor. Bu dağılım, iş piyasasının talepleri ve ülkenin ekonomik öncelikleriyle doğrudan bağlantılıdır. Öğrenciler kariyer planlaması yaparken bu verileri dikkate almalı, ancak sadece maddi kazanca odaklanmak yerine kişisel ilgi alanları ve becerilerini/yeteneklerini de göz önünde bulundurmalıdır. Bu durum aynı zamanda, eğitim politikalarının ve iş piyasası dinamiklerinin gözden geçirilmesi gerektiğine işaret ediyor. Özellikle sosyal bilimler ve sanat alanlarının toplumsal öneminin ekonomik değerle nasıl dengelenebileceği üzerine düşünülmesi gereken önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor.

İstihdam oranları incelendiğinde, eğitim ve sağlık sektörlerinin öne çıktığı görülmektedir. Özel eğitim öğretmenliği %96.2, tıp %95.3 ve dil ve konuşma terapisi %93.9 gibi yüksek istihdam oranlarıyla listenin başında yer almaktadır. Bu bölümleri, elektrik, elektronik, otomotiv, bilgisayar sistemleri, metal ,sınıf öğretmenlikleri ve ebelik, eczacılık, hemşirelik gibi sağlık alanlı meslekler takip etmektedir. Mühendislik alanları da güçlü bir performans sergilemekte, matematik, elektrik ve kontrol-otomasyon mühendislikleri %90’ın üzerinde istihdam oranlarıyla dikkat çekmektedir. Eğitim sektörü, özellikle özel eğitim, elektrik, elektronik ve bilgisayar sistemleri öğretmenliği alanlarında yüksek istihdam oranlarıyla dikkat çekerken, sağlık sektörü de tıp, dil ve konuşma terapisi, ebelik ve eczacılık gibi alanlarda güçlü bir performans sergilemektedir. Mühendislik alanları genel olarak yüksek istihdam oranlarına sahip olup, özellikle matematik, elektrik, kontrol ve otomasyon, maden, elektronik ve haberleşme mühendislikleri öne çıkmaktadır. Havacılık sektörü, pilotaj ve uçak bakım-onarım gibi alanlarda güçlü bir istihdam potansiyeli sunarken, enerji sektöründe petrol ve doğalgaz mühendisliği, yazılım ve bilişim sektöründe ise yazılım mühendisliği ve bilişim sistemleri mühendisliği yüksek istihdam oranlarıyla dikkat çekmektedir. Finans ve yönetim alanlarında aktüerya bilimleri ve işletme mühendisliği, tarım sektöründe ise ziraat mühendisliği ve tarım makineleri mühendisliği yüksek istihdam oranlarına sahiptir. Bu veriler ışığında, öğrencilerin ilgi alanlarını ve yeteneklerini bu yüksek istihdam potansiyeline sahip alanlarla eşleştirmeleri, sektörlerin geleceğini ve kişisel gelişim fırsatlarını değerlendirmeleri, ek beceriler ve sertifikalar edinmeleri, staj ve proje çalışmalarına önem vermeleri, sektördeki gelişmeleri takip etmeleri ve networking’e özen göstermelerini öneririm. Sürekli öğrenmeye, eleştirel düşünmeye ve kendini geliştirmeye açık olmak, hızla değişen iş dünyasında başarılı bir kariyer için kritik öneme sahiptir.

Türkiye’de sosyal bilimler ve sanat alanlarındaki lisans mezunlarının istihdam oranları, diğer alanlara kıyasla daha düşük seviyelerde seyretmektedir. Bu durum, söz konusu alanların mezunları için iş piyasasında bazı zorluklar olduğuna işaret etmektedir. Sosyal bilimler alanında, sosyal bilgiler öğretmenliği %67.7 ile görece daha iyi bir istihdam oranına sahipken, siyaset bilimi ve kamu yönetimi %67.5 ile onu takip etmektedir. Ancak, tarih (%60.0), sosyoloji (%59.5) ve felsefe (%57.9) gibi temel sosyal bilim dallarında istihdam oranları daha düşüktür. Bu durum, bu alanlardaki mezunların iş bulma konusunda daha fazla zorluk yaşayabileceğini göstermektedir. Dil ve edebiyat alanlarında da benzer bir tablo görülmektedir. Alman dili ve edebiyatı ile Fransız dili ve edebiyatı %67.5 civarında istihdam oranlarına sahipken, Türk dili ve edebiyatı (%56.1) ve Fars dili ve edebiyatı (%54.7) gibi bölümlerde oranlar daha düşüktür. Bu durum, yabancı dil bilgisinin iş piyasasında bir avantaj sağlayabileceğini düşündürmektedir. Sanat alanlarında ise istihdam oranları genel olarak daha düşük seviyelerdedir. Fotoğraf (%67.2) ve gastronomi ve mutfak sanatları (%67.1) nispeten daha iyi durumdayken, geleneksel Türk sanatları (%58.6), seramik ve cam (%57.6), resim (%56.8) ve heykel (%51.3) gibi alanlarda istihdam oranları oldukça düşüktür. Bu durum, sanat alanındaki mezunların kendi işlerini kurma veya serbest çalışma eğiliminde olabileceklerini de göz önünde bulundurmamız gerektiğini hatırlatıyor. Bu veriler ışığında, sosyal bilimler ve sanat alanlarındaki öğrencilerin, eğitimleri sırasında ek beceriler geliştirmeleri, staj ve proje deneyimleri edinmeleri ve mezuniyet sonrası için alternatif kariyer planları yapmaları önemli görünmektedir. Ayrıca, bu alanlardaki mezunların, edindikleri analitik düşünme, yaratıcılık ve iletişim becerileri gibi aktarılabilir ince becerileri ön plana çıkararak farklı sektörlerde de iş fırsatları aramaları faydalı olabilir. Sonuç olarak, bu alanların kültürel ve toplumsal değeri göz ardı edilmemekle birlikte, mezunların iş piyasasındaki zorluklara hazırlıklı olmaları ve kendilerini çok yönlü geliştirmeleri kritik önem taşımaktadır.

İlk iş bulma süreleri açısından da benzer bir tablo ortaya çıkmaktadır. Sağlık sektörü, en hızlı iş bulan mezunları yetiştiren alanların başında geliyor. Dil ve konuşma terapisi mezunları ortalama 2.3 ay gibi çok kısa bir sürede iş bulurken, tıp (4.2 ay), eczacılık (5.5 ay) ve ebelik (7.3 ay) mezunları da hızlı bir şekilde istihdam ediliyorlar. Bu durum, sağlık sektöründeki yüksek talebi ve bu alandaki uzman ihtiyacını yansıtıyor. Eğitim alanı da hızlı iş bulma açısından öne çıkıyor. Özel eğitim öğretmenliği (4.2 ay), İngilizce öğretmenliği (7.7 ay) ve sınıf öğretmenliği (9.7 ay) gibi bölümler, mezunlarına hızlı istihdam imkanı sunuyor. Bu da Türkiye’de eğitim sektöründeki sürekli talebe işaret ediyor. Mühendislik alanlarında da genel olarak olumlu bir tablo görüyoruz. Kontrol ve otomasyon mühendisliği (8.6 ay), havacılık ve uzay mühendisliği (9.0 ay), elektrik mühendisliği (9.2 ay) gibi bölümler, mezunlarına nispeten hızlı iş bulma imkanı sağlıyor. Bu durum, Türkiye’nin teknolojik ve endüstriyel gelişimine paralel olarak bu alanlardaki uzmanlara olan talebi yansıtıyor. Ancak, sosyal bilimler ve sanat alanlarında iş bulma süreleri genellikle daha uzun. Örneğin, sosyoloji (18.4 ay), tarih (17.9 ay), felsefe (16.0 ay) ve sanat tarihi (16.3 ay) mezunları iş bulmak için daha uzun süre beklemek zorunda kalıyorlar. Bu durum, bu alanlardaki istihdam olanaklarının daha kısıtlı olduğunu gösteriyor. İlginç bir şekilde, bazı spesifik alanlar oldukça hızlı iş bulma süreleriyle dikkat çekiyor. Örneğin, Türk halk oyunları (10.0 ay) ve gastronomi ve mutfak sanatları (10.2 ay) mezunları, birçok mühendislik dalından daha hızlı iş bulabiliyor. Bu, Türkiye’nin kültürel mirasına ve turizm sektörüne verilen önemin bir yansıması olabilir. Kamu yönetimi (23.2 ay), hukuk (21.9 ay) ve maliye (20.7 ay) gibi geleneksel olarak prestijli kabul edilen bazı alanların mezunları ise en uzun iş bulma sürelerine sahip. Bu durum, bu alanlardaki rekabetin yoğunluğunu ve kamu sektöründeki istihdam politikalarını yansıtıyor olabilir.

Bu veriler ışığında, öğrencilerin bölüm seçerken sadece ilgi alanlarını değil, aynı zamanda mezuniyet sonrası istihdam olanaklarını da göz önünde bulundurmaları önemlidir. Sağlık ve eğitim sektörleri, hem yüksek istihdam oranları hem de kısa iş bulma süreleriyle öne çıkmaktadır. Mühendislik alanları da güçlü bir pozisyona sahiptir ve Türkiye’nin teknolojik ve endüstriyel gelişimine paralel olarak talep görmektedir. Sosyal bilimler ve sanat alanlarındaki bölümleri seçen öğrenciler, mezuniyet sonrası zorluklarla karşılaşabileceklerinin farkında olmalı ve kendilerini ek becerilerle donatmaya özen göstermelidir. Kamu sektörüne yönelik bölümleri tercih edenler ise, uzun iş bulma sürelerini göz önünde bulundurarak, alternatif kariyer planları geliştirmelidir. Sonuç olarak, lisans eğitiminde bölüm seçimi, gelecekteki kariyer başarısı için kritik bir karar noktasıdır. Öğrencilerin, kişisel ilgi alanları ve yeteneklerinin yanı sıra, iş piyasasının trendlerini ve sektörel talepleri de dikkate alarak karar vermeleri, daha sağlıklı ve sürdürülebilir kariyer yolları çizmelerine yardımcı olacaktır. Ayrıca, iş piyasasının sürekli değişen doğası göz önüne alındığında, tüm mezunların yaşam boyu öğrenmeye açık olmaları ve kendilerini sürekli geliştirmeleri, uzun vadeli kariyer başarısı için kritik öneme sahiptir.

Son olarak yükseköğretimin iş piyasasındaki karşılığını göstermesi açısından oldukça önemli olan lisans mezunlarının eğitim aldıkları alanlarla uyumlu mesleklerde çalışma oranlarını ele alırsam, iş, yönetim ve hukuk ile sağlık ve refah alanları %79.3 ile en yüksek alan-meslek uyumuna sahiptir. Bu oran, kadınlarda iş, yönetim ve hukuk alanında %85.8’e kadar yükselmektedir. Bu durum, söz konusu alanlardaki eğitimin iş piyasası taleplerini karşılamada oldukça başarılı olduğunu gösteriyor. Eğitim alanında mezunların %62.7’si kendi alanlarında çalışmaktadır. Bu oran kadınlarda %72.7’ye yükselirken, erkeklerde %46.1’e düşmektedir. Bu fark, eğitim sektöründe kadın istihdamının oransal olarak daha yüksek olduğunu gösteriyor. Mühendislik, imalat ve inşaat alanında mezunların %63.9’u kendi alanlarında iş bulabilmektedir. Erkeklerde bu oran %67.3 iken, kadınlarda %57.1’e düşmektedir. Bu fark, sektördeki cinsiyet eşitsizliğine işaret etmektedir, ancak ön lisans düzeyine göre daha az belirgindir. Bilişim ve iletişim teknolojileri alanında lisans mezunlarının %59.4’ü kendi alanlarında çalışırken, Sanat ve beşeri bilimler alanında lisans mezunlarının %47.7’si alanlarıyla uyumlu işlerde çalışıyor ve bu oran kadınlarda %55.3’e yükseliyor, bu da kadınların bu alanda daha fazla fırsat bulduğunu gösteriyor. Doğa bilimleri, matematik ve istatistik alanında lisans mezunlarının %42.1’i kendi alanlarında iş buluyor, bu da bu alanlardaki mezunların farklı sektörlerde de istihdam edilebildiğini gösteriyor. Tarım, ormancılık, balıkçılık ve veterinerlik alanında lisans mezunlarının %52.3’ü alanlarıyla uyumlu işlerde çalışıyor ve cinsiyet farkı oldukça az, bu da sektörde fırsat eşitliğinin daha fazla olduğunu gösteriyor. Hizmetler alanında lisans mezunlarının %54’ü kendi alanlarında çalışıyor, bu oran erkeklerde biraz daha yüksek (%56.6), bu da hizmet sektöründeki çeşitliliği ve dinamizmi yansıtıyor. Öte yandan, sosyal bilimler, gazetecilik ve enformasyon alanında mezunların sadece %19.9’u kendi alanlarında iş bulabilmektedir. Bu düşük oran, lisans düzeyinde de bu alandaki eğitim programlarının iş piyasası talepleriyle uyumunun gözden geçirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Ön lisans ve lisans düzeylerini karşılaştırdığımızda, genel olarak lisans mezunlarının kendi alanlarında çalışma oranlarının daha yüksek olduğunu görüyoruz. Örneğin, iş, yönetim ve hukuk alanında bu oran ön lisansta %65.6 iken, lisansta %79.3’e yükselmektedir. Bu durum, lisans eğitiminin iş piyasası talepleriyle daha uyumlu olduğunu gösteriyor. Bu veriler ışığında, öğrencilerin kariyer planlaması yaparken eğitim düzeyini (ön lisans veya lisans) ve alanını dikkatle seçmeleri önem kazanmaktadır. Özellikle iş, yönetim ve hukuk ile sağlık ve refah alanları, hem ön lisans hem de lisans düzeyinde yüksek istihdam uyumu göstermektedir. Aynı zamanda, eğitim kurumları ve politika yapıcıların da bu verileri göz önünde bulundurarak, eğitim programlarını iş piyasası talepleriyle daha uyumlu hale getirmeleri gerekmektedir. Özellikle sosyal bilimler, gazetecilik ve enformasyon gibi düşük uyum gösteren alanlarda iyileştirmeler yapılması gerektiği açıktır.

2. Ön Lisans Mezunlarının Kariyer Fırsatları, İstihdam ve Kazanç Analizi

Ön lisans Bölümlerinden Mezunların Kazanç Grupları – 2023

Yukarıdaki grafikteki verilere dayanarak şu yorumları yapabiliriz:

  1. Düşük Kazanç Grubu Baskınlığı: En dikkat çekici nokta, ön lisans mezunlarının büyük çoğunluğunun (61 bölüm) düşük kazanç grubunda yer almasıdır. Bu, ön lisans eğitiminin iş piyasasında beklenen ekonomik getiriyi tam olarak sağlayamadığını gösteriyor.
  2. Orta ve Yüksek Kazanç Grupları: Orta (19 bölüm) ve yüksek (24 bölüm) kazanç gruplarındaki bölüm sayısı, toplamda düşük kazanç grubundan daha azdır. Bu, bazı ön lisans programlarının diğerlerine göre daha iyi ekonomik fırsatlar sunduğunu gösteriyor.
  3. Çok Yüksek ve Çok Düşük Kazanç Grupları: Çok yüksek kazanç grubundaki bölüm sayısı (7) oldukça az, ancak çok düşük kazanç grubundaki bölüm sayısı (14) bunun iki katından fazladır. Bu durum, ön lisans eğitiminde gelir eşitsizliğini vurguluyor.
  4. Genel Değerlendirme: Ön lisans mezunlarının çoğunluğunun düşük veya çok düşük kazanç gruplarında yer alması, bu eğitim düzeyinin iş piyasasındaki konumunu sorgulatıyor. Ancak, yüksek ve çok yüksek kazanç gruplarında bölümlerin bulunması, bazı ön lisans programlarının ekonomik açıdan değerli olduğunu gösteriyor.

Bu dağılım, ön lisans eğitiminin içeriği, kalitesi ve iş piyasası ile uyumu konusunda politika yapıcıların ve eğitim kurumlarının dikkatini çekmesi gereken bir durumu ortaya koyuyor. Öğrencilerin bölüm seçerken bu verileri göz önünde bulundurmaları, gelecekteki kariyer beklentileri açısından önemlidir.

Türkiye’de ön lisans mezunlarının kazanç grupları, eğitim aldıkları alanların iş piyasasındaki değerini yansıtan önemli bir gösterge niteliğindedir. Bu dağılım, öğrencilerin kariyer seçimlerinde yol gösterici olabilecek kritik bilgiler sunmaktadır. En yüksek kazanç grubunda yer alan bölümler, genellikle teknik ve operasyonel alanlarda yoğunlaşmaktadır. Perakende satış ve mağaza yönetimi, polis meslek eğitimi, uçak teknolojisi gibi bölümler, sektörel talebin yüksek olduğu ve uzmanlaşmış becerilerin ön plana çıktığı alanlardır. Bu bölümlerin mezunları, iş piyasasında aranan niteliklere sahip olmaları nedeniyle daha yüksek kazanç elde etme potansiyeline sahiptir. Yüksek kazanç grubunda ise endüstriyel ve teknik alanlar öne çıkmaktadır. Madencilik teknolojisi, kontrol ve otomasyon teknolojisi, sivil havacılık kabin hizmetleri gibi bölümler, Türkiye’nin gelişen endüstriyel altyapısına paralel olarak değer kazanmaktadır. Bu alanlardaki mezunlar, spesifik sektörlerde aranan nitelikli iş gücünü oluşturmaktadır. Orta kazanç grubu, çeşitli sektörlere hitap eden bir yelpaze sunmaktadır. Raylı sistemler işletmeciliği, elektrik, otomotiv teknolojisi gibi bölümler, ülkenin altyapı ve endüstriyel gelişimine katkı sağlayan alanlardır. Bu gruptaki bölümler, istikrarlı bir kariyer vadederken, ortalama bir gelir seviyesi sunmaktadır. Düşük kazanç grubunda ise hizmet sektörü ve bazı teknik alanlar yer almaktadır. Radyo ve televizyon teknolojisi, turizm ve otel işletmeciliği, anestezi gibi bölümler, toplumsal açıdan önemli olmakla birlikte, ekonomik getiri açısından daha mütevazı bir tablo çizmektedir. Bu durum, ilgili sektörlerdeki arz-talep dengesi ve ekonomik konjonktürle ilişkilendirilebilir. En düşük kazanç grubunda genellikle sanat, tasarım ve bazı hizmet sektörü bölümleri bulunmaktadır. Moda tasarımı, optisyenlik, mimari restorasyon gibi alanlar, kültürel ve toplumsal açıdan değerli olmakla birlikte, ekonomik getiri açısından zorluklarla karşı karşıyadır. Bu durum, ülkenin ekonomik önceliklerinin ve iş piyasası dinamiklerinin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

Türkiye’deki ön lisans mezunlarının ilk iş bulma sürelerine baktığımızda polis meslek eğitimi mezunları, ortalama 2.9 ay gibi çok kısa bir sürede iş bularak listenin en başında yer alıyor. Bu durum, güvenlik sektöründeki sürekli talep ve mezunların doğrudan istihdam edilme olasılığının yüksek olmasıyla açıklanabilir. Sağlık sektörü de hızlı iş bulma açısından öne çıkıyor. Optisyenlik (9.0 ay), eczane hizmetleri (11.9 ay), diş protez teknolojisi (12.4 ay) gibi bölümler, mezunlarına nispeten hızlı istihdam imkanı sunuyor. Bu durum, sağlık hizmetlerine olan sürekli talebi yansıtıyor. Hizmet sektöründeki bazı alanlar da dikkat çekiyor. Aşçılık (10.7 ay) ve sivil havacılık kabin hizmetleri (11.6 ay) mezunları, birçok teknik alandan daha hızlı iş bulabiliyor. Bu, Türkiye’nin lisans mezunlarındaki benzer veriyle değerlendirdiğimizde turizm ve hizmet sektöründeki güçlü konumunu yansıtıyor olabilir. Teknik alanlarda iş bulma süreleri genellikle orta seviyelerde seyrediyor. Örneğin, elektrik enerjisi üretim, iletim ve dağıtımı (13.0 ay), uçak teknolojisi (13.2 ay), elektronik teknolojisi (14.3 ay) gibi bölümler ortalama civarında iş bulma sürelerine sahip. Sosyal hizmetler (21.7 ay) ve adalet (21.5 ay) gibi bölümlerin mezunları ise en uzun iş bulma sürelerine sahip. Bu durum, bu alanlardaki istihdamın daha çok kamu sektörüne bağlı olması ve sınav süreçlerinin uzunluğuyla ilişkilendirilebilir. İlginç bir şekilde, bazı geleneksel meslekler de uzun iş bulma süreleriyle dikkat çekiyor. Örneğin, muhasebe ve vergi uygulamaları (16.7 ay), bankacılık ve sigortacılık (17.2 ay) gibi bölümler, beklenenin üzerinde iş bulma sürelerine sahip. Sonuç olarak, bu veriler ön lisans öğrencilerine kariyer planlaması yaparken değerli bilgiler sunuyor. Güvenlik, sağlık ve bazı hizmet sektörü alanları hızlı istihdam imkanları sunarken, sosyal hizmetler ve hukuk alanlarında mezunların daha uzun bir iş arama süreci için hazırlıklı olmaları gerekiyor. Ancak, sadece iş bulma süresine odaklanmak yerine, kişisel ilgi alanları, yetenekler ve uzun vadeli kariyer hedeflerinin de göz önünde bulundurulması önemlidir. Ayrıca, hızla değişen iş dünyasında, mezunların esnek olmaları ve sürekli kendilerini geliştirmeleri, başarılı bir kariyer için kritik öneme sahiptir.

Bu dağılım, öğrencilere kariyer planlaması yaparken sadece ilgi alanlarını değil, aynı zamanda mezuniyet sonrası ekonomik beklentilerini de göz önünde bulundurmaları gerektiğini hatırlatmaktadır. Ancak, düşük kazanç grubundaki bölümlerin de toplum için önemli olduğunu ve kişisel tatmin açısından değerli olabileceğini unutmamak gerekir. Eğitim kurumları ve politika yapıcılar için bu veriler, müfredatların iş piyasası talepleriyle uyumlu hale getirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, düşük kazanç gruplarındaki bölümlerin mezunlarına yönelik ek beceri eğitimleri veya kariyer danışmanlığı hizmetleri sunulması, bu alanlardaki istihdamı ve kazanç potansiyelini artırabilir. Sonuç olarak, ön lisans eğitiminde bölüm seçimi, bireyin ilgi alanları ile iş piyasasının talepleri arasında bir denge kurma sürecidir. Öğrencilerin, kişisel hedefleri ile ekonomik gerçekleri göz önünde bulundurarak bilinçli tercihler yapmaları, hem kendi gelecekleri hem de ülkenin ekonomik kalkınması açısından önem taşımaktadır.

Son olarak ön lisans mezunlarının alanları ile uyumlu bir meslekte çalışma durumuna baktığımızda iş, yönetim ve hukuk alanından mezun olanların %65.6’sı kendi alanlarında istihdam edilirken, bu oran kadınlarda %74.9’a kadar yükselmektedir. Bu, söz konusu alandaki eğitimin iş piyasası taleplerini karşılamada oldukça başarılı olduğunu gösteriyor. Mühendislik, imalat ve inşaat alanında mezunların %59.5’i kendi alanlarında iş bulabilmektedir. Erkeklerde bu oran %63.6 iken, kadınlarda %38.0’a düşmektedir. Bu fark, sektördeki cinsiyet eşitsizliğine işaret etmektedir. Hizmetler sektöründe mezunların %57.8’i kendi alanlarında çalışmaktadır. Bu oran erkeklerde %60.3, kadınlarda %53.8’dir. Bu veriler, hizmet sektörünün ön lisans mezunları için önemli bir istihdam alanı olduğunu göstermektedir. Sağlık ve refah alanında mezunların %45.4’ü kendi alanlarında istihdam edilmektedir. Kadınlarda bu oran %48.1’e yükselirken, erkeklerde %36.7’ye düşmektedir. Bu durum, sağlık sektöründe kadın istihdamının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Öte yandan, sosyal bilimler, gazetecilik ve enformasyon alanında mezunların sadece %8.1’i iken Tarım, ormancılık, balıkçılık ve veterinerlik alanındaki mezunların %16.8’i kendi alanlarında iş bulabilmektedir. Bu düşük oran, söz konusu alanlardaki eğitim programlarının iş piyasası talepleriyle uyumunun gözden geçirilmesi gerektiğine işaret etmektedir.

Sonuç

TÜİK’in Yükseköğretim İstihdam Göstergeleri, Türkiye’deki üniversite mezunlarının iş piyasasındaki durumuna dair kapsamlı bir bakış açısı sunmaktadır. Veriler, eğitim alanlarına göre istihdam oranları, kazanç düzeyleri ve iş bulma süreleri arasında önemli farklılıklar olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak, bu verileri yorumlarken ve kariyer planlaması yaparken, sürdürülebilir kariyer anlayışını benimsemek kritik öneme sahiptir.

Analiz sonuçlarına göre, lisans düzeyinde mühendislik, sağlık ve eğitim alanları, ön lisans düzeyinde ise teknik ve mesleki programlar yüksek istihdam oranları ve kısa iş bulma süreleriyle öne çıkmaktadır. Ancak, sürdürülebilir kariyer perspektifinden bakıldığında, bu alanlardaki mezunların da sürekli kendilerini geliştirmeleri ve değişen iş dünyasına adapte olmaları gerektiği açıktır. Öte yandan, sosyal bilimler ve sanat alanları gibi daha düşük istihdam oranlarına sahip bölümlerin mezunları için sürdürülebilir kariyer planlaması daha da önem kazanmaktadır. Bu alanlardaki mezunlar, iletişim, takım çalışması, problem çözme, eleştirel düşünme, liderlik, zaman yönetimi, adaptasyon, kültürel farkındalık ve çeşitlilik bilinci gibi ince becerileri geliştirerek, interdisipliner yaklaşımlar benimseyerek ve yenilikçi kariyer yolları keşfederek, uzun vadede başarılı ve tatmin edici kariyerler inşa edebilirler.

Bu bağlamda, öğrencilerin şu adımları atmalarını öneriyorum:

  1. Kişisel ilgi alanları ve yeteneklerini keşfetmeleri
  2. İş piyasasının mevcut ve gelecekteki trendlerini analiz etmeleri
  3. Seçtikleri alanda sürekli öğrenme ve kendini geliştirme fırsatlarını değerlendirmeleri
  4. Bahsedilen ince becerilerini geliştirmeleri
  5. Networking ve mentorluk ilişkileri kurmaları
  6. Farklı kariyer yolları ve alternatifler üzerine düşünmeleri

Eğitim kurumları ve politika yapıcılar için ise eğitim programlarının iş piyasası talepleriyle daha uyumlu hale getirilmesi, öğrencilere sürdürülebilir kariyer planlaması konusunda rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinin sunulması, ve yaşam boyu öğrenme fırsatlarının artırılması büyük önem taşımaktadır.

Sonuç olarak, yükseköğretimde başarılı ve sürdürülebilir bir kariyer için bölüm ve eğitim düzeyi seçimi önemli bir başlangıç noktasıdır. Ancak, asıl başarı, bu seçimi takip eden sürekli öğrenme, adaptasyon ve kişisel gelişim sürecinde yatmaktadır. Hızla değişen iş dünyasında, mezunların kendilerini sürekli geliştirmeleri, yeni becerilere açık olmaları ve esnek kariyer stratejileri benimsemeleri, uzun vadeli başarı için hayati önem taşımaktadır. Bu analizin, öğrencilere, eğitimcilere ve politika yapıcılara yol göstereceğini ve Türkiye’nin insan kaynağının daha etkin ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına katkıda bulunacağını umuyorum. Sürdürülebilir kariyer anlayışının benimsenmesi, hem bireysel tatmin hem de toplumsal kalkınma açısından kritik bir adım olacaktır.

Kaynaklar

Aşkun, V. (2022). Karmaşık uyarlanabilir sistem bakış açısıyla sürdürülebilir kariyere ilişkin bir model önerisi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. Akdeniz Üniversitesi.

Aşkun, V. (2023). Türkiye’de sürdürülebilir kariyer: Kaynakların korunması perspektifi. Akademik Yaklaşımlar Dergisi, 14(2), 533-554. https://doi.org/10.54688/ayd.1267791

TÜİK (18 Temmuz, 2024). Yükseköğretim İstihdam Göstergeleri, 2023.

Buralarda Paylaş

Yorum gönder

You May Have Missed