Türk Akademisinde Elitizmi Önleyen Nepotizmin Tehlikeleri

Türk Akademisinde Elitizmi Önleyen Nepotizmin Tehlikeleri

Akademik elitizm, uzun yıllardır akademik camiada tartışılan ve eleştirilen bir olgudur. Genellikle belirli bir grup veya bireyin bilgi, başarı ve unvanlarına dayanarak diğerlerinden üstün görülmesiyle ortaya çıkar. Bu durum, akademik dünyanın daha geniş kitlelere fırsat sunma yeteneğini azaltırken kendisini kapalı bir yapıya dönüştürür. Son yıllarda benim de içinde bulunduğum akademik sistemde geçmişteki var olan elitizmi ortadan kaldırmak amacıyla siyasi, ideolojik temelli nepotik davranışların benimsenmesi cazip bir seçenek gibi göründüğünü belirtebilirim. Ancak bu yaklaşımın akademiye nasıl zarar verebileceğini ve uzun vadede farklı bir elitizmin nasıl ortaya çıkabileceğini ve bu stratejinin olumsuz sonuçlarını bu yazımda ele almaya çalışacağım.

Bir kişinin pozisyonunu veya gücünü kullanarak akrabalarını veya yakın tanıdıklarını hak ettikleri için değil, kişisel bağları nedeniyle işe alması veya terfi ettirmesi anlamına gelen nepotizm, akademide belirli bireylerin veya grupların hak ettikleri için değil, siyasi veya ideolojik bağlantıları nedeniyle avantaj sağladığı bir ortam yaratır. Akademik başarı, araştırma becerisi ve entelektüel katkılar yerine, bireylerin hangi çevreye ait olduğu ön plana çıkar. Bu durum, liyakat sistemini zayıflatır ve toplum tarafından akademik dünyada başarıya giden yolun bilgi ve beceriler yerine ilişkilerle belirlenmesine yol açar. Sonuç olarak, bilimsel başarı ve yenilikçilik geri plana itilir ve bilim dünyasının temel işleyişi zarar görür. Bu şekilde liyakat sisteminin zayıflaması, sadece bireysel başarıları etkilemekle kalmaz, aynı zamanda genel akademik performansı da düşürür. Yenilikçi düşünceler ve projeler, yerini statükoyu koruyan, yenilikten uzak ve risk almaktan kaçınan yaklaşımlara bırakır. Böylece bilimsel ilerleme yavaşlar ve hatta durma noktasına gelebilir. Akademik dünyada yetkinlik ve yetenek yerine bağlantılara dayalı atamalar yaygınlaşırsa, bu durum genel bilimsel üretimi ve kaliteyi de olumsuz etkiler.

Bizler biliyoruz ki farklı düşüncelerin ve yaklaşımların bir arada bulunması, bilimin ilerlemesi için vazgeçilmezdir. Ancak nepotik davranışlar, genellikle belirli bir siyasi veya ideolojik görüşe sahip bireylerin öne çıkmasına olanak sunarken akademideki fırsatların ve kaynakların sadece belirli bir görüşü veya inancı benimseyen kişilere sunulması, entelektüel çeşitliliğin azalmasına neden olacaktır. Bu şekilde çeşitlilikten uzak bir akademi, eleştirel düşünceyi ve yenilikçi yaklaşımları baltalayacaktır. Bu durum, bilimsel araştırmaların ve akademik tartışmaların dar bir çerçeveye sıkışmasına yol açacak, farklı düşünceler ve yaklaşımlar dışlayacak, akademik dünya homojenleşecek ve bu da entelektüel gelişimi sekteye uğratacaktır.

Bunun yanı sıra nepotizm, fırsat eşitsizliğini derinleştirir, liyakat yerine siyasi veya ideolojik bağlantıların öne çıkmasını sağlar, yetenekli bireylerin sistemin dışına itilmesine neden olur. Akademide hak eden bireyler, “doğru” bağlantılara sahip olmadıkları için dışlanırken, daha az yetenekli ancak güçlü ilişkilere sahip kişiler avantaj elde eder. Bu durum, toplumsal adalet anlayışına da zarar verir ki bunun yansımalarını zaten hepimiz farkında olmadan da gözlemliyoruz. Akademik başarıların ve fırsatların eşit bir şekilde dağıtılmadığı bir sistem hem bireyler hem de toplum için olumsuz sonuçlar doğuracağını bilmemiz gerekiyor. Aynı zamanda adaletin olmadığı bir akademik sistem, bireylerin ve toplulukların sisteme olan güvenini zedelerken yetenekli ve motive insanlar, sistemin kendilerine kapalı olduğunu gördüklerinde akademiden uzaklaşabilirler. Bu da beyin göçünü hızlandırabilir ve uzun vadede ülkenin bilimsel ve teknolojik kapasitesini zayıflatır.

Akademik bağımsızlık, bilimin nesnelliğini ve güvenilirliğini sağlayan temel unsurlardan biridir. Ancak nepotizm, akademik bağımsızlığın içine dinamiti, siyasi veya ideolojik bağlantılara dayalı atamalar yaparak yerleştirir. Bu noktada akademisyenler, kendilerini destekleyen gruplara karşı bir bağlılık hissi geliştirebilir ve bu da özgür düşünceyi kısıtlar. Eleştirel düşünme, akademik çalışmalardan dışlanabilir ve bilimsel araştırmalar belirli bir grubun çıkarlarına hizmet eden araçlara dönüşebilir. Bu durum, akademik özgürlüğün ve bilimsel tarafsızlığın zayıflamasına neden olurken akademi, bilimin ilerlemesi için gerekli olan özgür tartışma ve araştırma ortamını kaybeder ve bilimsel üretim politize olur.

Nepotik davranışlar akademide yaygınlaştıkça toplumsal güven de sarsılır. İnsanlar, akademik sistemin adil ve tarafsız olmadığına inandıklarında bu kurumlara olan güven azalır. Akademik başarıların ve fırsatların haksız dağıtıldığı algısı, toplumsal huzursuzluk ve kutuplaşmayı artırır ve de akademinin topluma örnek olması gereken adil ve eşitlikçi yapısı zarar görür. Kutuplaşmanın artması, akademik dünyanın ötesine geçerek genel toplumsal yapıyı bu şekilde etkiler. Belirli grupların avantaj sağladığı ve diğerlerinin dışlandığı bir sistem, toplumsal uyumu zayıflatır ve uzun vadede daha derin ayrışmalara yol açar.

Genel olarak amaçlanan eski elitizmi ortadan kaldırma isteğindeki nepotizme dayalı bir sistem, kaçınılmaz olarak yeni bir elitizmin ortaya çıkmasına neden olur. Siyasi veya ideolojik bağlantılara dayalı atamalar ve destekler, zamanla bu grupların kendi içlerinde bir elit yapı oluşturmalarına yol açar. Yeni elit grup, akademideki pozisyonları ve kaynakları kendi çevresine tahsis eder ve bu da yeni bir güç hiyerarşisi yaratır. Bu yeni elitizm, tıpkı eski elitizm gibi fırsat eşitsizliği ve dışlayıcılık üretir. Akademideki güç dengeleri sadece isim değiştirir; ancak temel sorunlar—liyakatten uzaklaşma ve adaletsizlik—devam eder. Dolayısıyla, akademik elitizmi engellemek için uygulanan nepotik yöntemler, aslında farklı bir biçimde elitizmin yeniden üretilmesine neden olur. Bugün Türkiye’nin yaşadığı tam olarak budur.

Sonuç olarak akademik elitizmi engellemek amacıyla uygulanan siyasi, ideolojik veya inanç temelli nepotik davranışlar, akademik dünyanın temel işleyişini zayıflatmakta ve kaçınılmaz olarak yeni bir elitizmin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Liyakat, bilimsel katkı ve eşitlik gibi temel akademik değerler yerini ilişkiler ağına bıraktığını gözlemlediğimiz bu dönemde bu tür bir sistem, kısa vadede belirli gruplara avantaj sağlayabilir; ancak uzun vadede bilimsel ilerlemeyi durdurur, toplumsal güveni sarsar ve akademiyi yeni bir elitizmle kuşatır. Akademik elitizmle mücadele etmek için nepotizm yerine daha demokratik, şeffaf ve liyakata dayalı bir sistem inşa edilmelidir. Ancak bu şekilde akademik çeşitlilik korunabilir, bilimsel ilerleme sürdürülebilir ve toplumsal adalet sağlanabilir. Bilim dünyası, herkes için fırsat eşitliği sağlayan ve farklı düşünceleri kucaklayan bir yapıya kavuştuğunda gerçek anlamda özgür ve bağımsız bir akademi mümkün olacaktır. Ancak maalesef yaşadıklarım bana bunun yakın zamanda mümkün olmayacağını göstermektedir. Üzgünüm!

Buralarda Paylaş

Yorum gönder

You May Have Missed