Temel Bilimlerdeki Yanlış Kanılar – Sosyal Bilimler ve Toplum Üzerindeki Derin Etkileri

Temel Bilimlerdeki Yanlış Kanılar – Sosyal Bilimler ve Toplum Üzerindeki Derin Etkileri

Sosyal bilimlerin “yumuşak” veya bilimsel olmayan bir disiplin olarak algılanması, akademik camiada uzun süredir devam eden bir tartışmadır. Bu bakış açısı çeşitli faktörler tarafından beslenerek sosyal bilimlerin gerçek bilimler olarak görülmemesine yol açmıştır. Ancak bu temelsiz şüphecilik hem akademi hem de toplum için önemli zararlı sonuçlar doğurmaktadır.

Geçtiğimizde günlerde yeni tanıştığım bir doktor ile bu konuda ayak üstü sohbet ederken bir yazının yazılıp her düzeyde insanın anlamasının oldukça katkı sağlayacağını düşündüm. Sizlere bu yazıda, sosyal bilimleri bilim olarak kabul etme konusundaki isteksizliğin arkasındaki nedenlerden ve bu bakış açısının olumsuz etkilerinden fizik mühendisliği temelli bir sosyal bilimci perspektifinden bahsedeceğim.

Sosyal Bilimi Bilim Olarak Kabul Edilmemesinin Olası Nedenleri

Sosyal bilimlerin gerçek bilimler olarak sınıflandırılması, bazı bakış açılarının bilimsel statülerini sorgulamasıyla birlikte tartışma konusu olmuştur. Sosyal bilimleri bilim olarak kabul etme konusundaki isteksizliğin ardındaki bazı olası nedenleri ve bu şüpheciliğe katkıda bulunan tarihsel, epistemolojik ve metodolojik faktörleri burada kısaca bahsedeceğim.

Bilimsel Sınıflandırmanın Tarihsel Kökleri: Temel bilimleri ve sosyal bilimler arasındaki ayrımın kökenleri 19. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bu dönemde bilimsel disiplinler kendi kimliklerini oluşturmaya çalışmış, bu da nesnel ve ölçülebilir olarak algılanan temel bilimlerinin, karmaşık insan davranışları ve toplumlarla ilgilenen sosyal bilimlerden farklılaşmasına yol açmıştır. Bu tarihsel ayrım, sosyal bilimlerin “yumuşak” bilimler olarak algılanmasına ve genellikle doğa bilimlerindeki muadillerine kıyasla daha az titiz kabul edilmesine zemin hazırlamıştır.

İnsan Davranışının Öznelliği ve Karmaşıklığı: Bilim olarak sosyal bilimlere yönelik şüpheciliğin temel nedenlerinden biri, insan davranışının doğası gereği öznel ve karmaşık olmasında yatmaktadır. Genellikle kesin olarak ölçülebilen ve tahmin edilebilen doğal olayların aksine, insan eylemleri kültürel, sosyal, psikolojik ve tarihsel bağlamlar da dahil olmak üzere sayısız faktörden etkilenir. Bu karmaşıklık, bazılarının sosyal bilimlerin bilimsel nesnellik ve tekrarlanabilirlik gibi katı kriterleri karşılama kapasitesini sorgulamasına yol açmıştır.

Deney ve Kontrolde Zorluklar: Doğa bilimlerinde genellikle altın standart olarak kabul edilen kontrollü deneylere olan güven, sosyal bilimler bağlamında zorluklar ortaya çıkarmaktadır. İnsan katılımcılar, laboratuvar ortamlarında her zaman manipüle edilemeyen veya kontrol edilemeyen karmaşık ve dinamik değişkenlerden etkilenir. Eleştirmenler, bu sınırlamanın sosyal bilim araştırmalarının bilimsel titizliğini tehlikeye attığını, çünkü kesin nedensel ilişkiler kurmanın zor olabileceğini savunmaktadır.

Çeşitli Metodolojik Yaklaşımlar: Sosyal bilimler nicel, nitel ve karma yöntemler de dahil olmak üzere çok çeşitli metodolojik yaklaşımları kapsar. Bu çeşitlilik, araştırma sorularını ele almak için en uygun metodolojilere ilişkin anlaşmazlıklara yol açabilir ve doğa bilimlerinde sıklıkla bulunan metodolojik standardizasyona benzer birleşik bir çerçeve oluşturmayı zorlaştırır.

Yorumsamacılık ve Hermenötiğin Birleştirilmesi: Öznel insan deneyimlerini ve anlamlarını anlamanın önemini vurgulayan yorumsamacılık ve hermenötiğin sosyal bilimlerdeki etkisi, daha pozitivist ve nesnelci bir bilimsel yaklaşımı savunan bazıları tarafından şüpheyle karşılanmıştır. Sosyal bilimlerde yorum ve bağlama odaklanmak, bilimsel tarafsızlık ve genellenebilir yasalar idealleriyle tutarsız olarak algılanabilir.

Kavram Yanılgılarının Olumsuz Etkileri

Kanıta Dayalı Politika Oluşturmanın Önündeki Engeller: Sosyal bilimler geçerli bilimsel disiplinler olarak kabul edilmediğinde, politika yapıcılar sosyal bilimlerin bulgularını ve tavsiyelerini göz ardı edebilir, bu da politikaların ampirik kanıtlardan ziyade kişisel inançlara, ideolojilere veya kısa vadeli siyasi mülahazalara dayalı olarak oluşturulmasına yol açabilir. Bu durum, sosyal sorunların temel nedenlerini ele almada başarısız olan ve hatta mevcut sorunları daha da kötüleştirebilen politikalarla sonuçlanabilir. Kanıta dayalı politika oluşturma, karar alma süreçlerini bilgilendirmek için sosyal bilimlerde yürütülen titiz araştırma ve analizlere dayanır ve daha etkili ve hedefe yönelik müdahalelere yol açar.

Toplumsal İlerleme ve Kalkınmanın Önündeki Engeller: Sosyal bilimlerin bilimsel doğasına ilişkin yanlış kanılar toplumsal ilerleme ve kalkınmayı engelleyebilir. Örneğin, yoksulluk, eşitsizlik ve ayrımcılık gibi konular karmaşıktır ve toplumsal yapı ve davranışlarda derin kökleri vardır. Sosyal bilimlerin meşru bilimler olarak kabul edilmesi, araştırmacıların bu konuları sistematik bir şekilde incelemesine ve toplumsal ilerleme için kanıta dayalı stratejiler geliştirmesine olanak tanır. Ancak, sosyal bilimlerin bilimsel titizliğine yönelik şüphecilik, bu önemli alanların ihmal edilmesine yol açarak toplumsal sorunların devam etmesine ve bu sorunların ele alınmasında ilerleme kaydedilmesine engel olabilir.

İnsan Davranışı ve Toplumsal Dinamiklere İlişkin Sınırlı Anlayış: Sosyal bilimler insan davranışları, toplumsal dinamikler ve kültürel olgular hakkında değerli bilgiler sunar. Bilimsel doğalarının kabul edilmemesi, bu yönlerin sınırlı bir şekilde anlaşılmasına yol açarak eğitim, psikoloji ve sosyoloji gibi alanlarda ilerlemeyi engelleyebilir. Örneğin, sosyal ve psikolojik faktörler dikkate alınmadan tasarlanan eğitim politikaları, eğitimdeki eşitsizlikleri etkili bir şekilde ele alamayabilir ve öğrenme sonuçlarını iyileştiremeyebilir. Benzer şekilde, sosyokültürel bağlamları göz ardı eden halk sağlığı girişimleri, toplulukların ilgisini çekmekte ve davranış değişikliğini teşvik etmekte başarısız olabilir.

Araştırma ve Finansman için Caydırıcı: Sosyal bilimlerde bilimsel titizlik eksikliği algısı, araştırmacıların bu alanlarda kariyer yapmaları için caydırıcı bir unsur oluşturabilir ve fon sağlayıcı kurumları sosyal bilim araştırmalarına kaynak ayırmaktan vazgeçirebilir. Sonuç olarak, yetenekli araştırmacılar daha prestijli görülen disiplinlere odaklanmayı tercih edebilir ve bu da karmaşık toplumsal sorunların ele alınmasında uzmanlık ve yenilik eksikliğine yol açabilir. Ayrıca, azalan finansman sosyal bilimlerde yürütülen araştırmaların kapsamını ve derinliğini sınırlayarak çığır açan keşifler ve topluma anlamlı katkılar sağlama potansiyelini engelleyebilir.

Transdisipliner İşbirliğinin Altını Oymak: Sosyal bilimlerin bilimsel geçerlilikten yoksun olduğu yönündeki yanlış kanı, Transdisipliner işbirliklerine yaptıkları katkıların takdir edilmemesine yol açabilir. İklim değişikliği, halk sağlığı krizleri ve ekonomik eşitsizlik gibi birçok toplumsal sorun, etkili bir şekilde ele alınabilmesi için çok disiplinli bir yaklaşım gerektirmektedir. Sosyal bilimlerin değerli bilimsel disiplinler olarak görülmemesi, farklı alanlardan gelen içgörülerin entegrasyonunu engelleyebilir ve karmaşık sorunlara yenilikçi çözümler getirme potansiyelini sınırlayabilir.

Sonuç

Sosyal bilimlerin gerçek bilimler olarak sınıflandırılması, bilimsel statülerinin tanınmasındaki isteksizliğe katkıda bulunan çeşitli faktörlerle birlikte uzun süreli bir tartışma konusu olmuştur. Bu yazımda, sosyal bilimlere ilişkin algıları şekillendiren tarihsel, epistemolojik ve metodolojik faktörlere ışık tutarak bu şüpheciliğin ardındaki birkaç temel nedeni belirtmek ve bu nedenlere nüanslı bir bakış açısıyla yaklaşmak, hem sosyal bilimlerin karşılaştığı zorlukları hem de insan toplumlarını anlamamıza yaptıkları paha biçilmez katkıları kabul etmenin çok önemli olduğunu göstermeye çalıştım.

Sosyal bilimlere yönelik şüpheciliğin nedenlerini kabul ederken, topluma yaptıkları derin katkıları kabul etmek de aynı derecede önemlidir. Sosyal bilimler yoksulluk, eşitsizlik, sağlık alanındaki eşitsizlikler ve çevresel sürdürülebilirlik gibi karmaşık toplumsal sorunların ele alınmasında önemli bir rol oynamaktadır. Sosyal bilimler, kanıta dayalı araştırmalar yoluyla politika oluşturma süreçlerini bilgilendirir ve bireyleri ve toplumları olumlu yönde etkileyen etkili müdahalelerin geliştirilmesine katkıda bulunur. Ayrıca, sosyal bilimler Transdisipliner işbirliğini kolaylaştırarak çeşitli alanlardaki araştırma ve uygulamaları zenginleştirir. Sosyal bilim anlayışlarının doğa bilimleri, teknoloji, mühendislik ve matematik (STEM) disiplinleriyle entegrasyonu, küresel zorluklara daha kapsamlı ve bütünsel çözümler getirebilir. Bilimsel araştırmanın disiplinler arası doğasını benimsemek, yenilikçi problem çözme ve karmaşık konuların daha derinlemesine anlaşılmasına olanak tanıyan işbirlikçi bir ortamı teşvik eder.

Sonuç olarak, sosyal bilimlerin gerçek bilimler olarak kabul edilmesi, daha geniş akademik ve toplumsal bakış açısında bir paradigma değişikliğini gerektirmektedir. Sosyal bilimlerin güçlü yönlerinin ve zorluklarının kabul edilmesi, metodolojik çeşitliliğinin ve yorumlayıcı yaklaşımlarının benimsenmesi, insan davranışlarının ve toplumların daha kapsayıcı ve kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını sağlayabilir. Sosyal bilimlerin katkılarını takdir ederek ve Transdisipliner işbirliğini teşvik ederek, insanlığın karşı karşıya olduğu çok yönlü zorlukları ele almak için tüm bilimlerin kolektif potansiyelini kullanabilir ve daha bilinçli ve sürdürülebilir bir geleceğin önünü açabiliriz.

Kaynaklar:

Aşkun, V. (2022). Karmaşık uyarlanabilir sistem bakış açısıyla sürdürülebilir kariyere ilişkin bir model önerisi (Doktora Tezi). Akdeniz Üniversitesi, Antalya.
Bandura, A. (1977). Social learning theory. Prentice-Hall.
Bernard, J. (1865). Introduction à l’étude de la médecine expérimentale. Baillière et Fils.
Bronfenbrenner, U. (1979). The ecology of human development: Experiments by nature and design. Harvard University Press.
Campbell, D. T. (1982). The role of theory in field research. In D. R. Maines (Ed.), Social organization and social process: Essays in honor of Anselm Strauss (pp. 81-95). Aldine.
Campbell, D. T., & Stanley, J. C. (1963). Experimental and quasi-experimental designs for research. Houghton Mifflin.
Cartwright, N. (2007). Hunting causes and using them: Approaches in philosophy and economics. Cambridge University Press.
Denzin, N. K. (2010). Interpretive interactionism. Sage Publications.
Denzin, N. K., & Lincoln, Y. S. (Eds.). (2011). The SAGE Handbook of Qualitative Research. Sage Publications.
Dilthey, W. (1883). Introduction to the Human Sciences: An Attempt to Lay a Foundation for the Study of Society and History. G. W. Tripp (Trans.). A. M. Dunlap (Trans.). Springer.
Gadamer, H. G. (1960). Truth and Method. Sheed & Ward.
Gerring, J. (2012). Social science methodology: A unified framework. Cambridge University Press.
Gunbayi, I. ve Sorm, S. (2020). Social Paradigms in Guiding Management Social Development and Social Research. Ankara: Pegem Academy.
Jasanoff, S. (2003). Technologies of humility: Citizen participation in governing science. Minerva, 41(3), 223-244.
Nowotny, H., Scott, P., & Gibbons, M. (2003). ‘Mode 2’ revisited: The new production of knowledge. Minerva, 41(3), 179-194.
Nutley, S. M., Walter, I., & Davies, H. T. (2007). Using evidence: How research can inform public services. The Policy Press.
Popper, K. R. (2005). Hayat Problem Çözmektir: Bilgi, Tarih ve Politika Üzerine. Yapı Kredi Yayınları
Sen, A. (1999). Development as freedom. Oxford University Press.
Sheldon, K. M., & Filak, V. F. (2008). Manipulating autonomy, competence, and relatedness support in a game-learning context: New evidence that all three needs matter. British Journal of Social Psychology, 47(2), 267-283.
Weber, M. (1904). The Methodology of the Social Sciences. Shils, E. A., & Finch, H. A. (Eds.). Free Press.
Weiss, C. H. (1979). The many meanings of research utilization. Public Administration Review, 39(5), 426-431.
Wilkinson, R. G., & Pickett, K. E. (2009). The spirit level: Why greater equality makes societies stronger. Bloomsbury Press.

Buralarda Paylaş

Yorum gönder

You May Have Missed